İster miydik?

-
Aa
+
a
a
a

Armağan Birgil

 

Basit; insana yaraşır şeyler tasarlamak. Seven, sayan, sahip çıkan tasarımcılar içinde yaşamak. Doygun, mütevazı sanatçı ve müşteriler arasında sevgiyle tasarlamak. Çevresine evindeki özeni gösterebilen, akıl sağlığının önemini kavramış müşteriler. Sanat dünyasının sade kişileri. Gösterişsiz mutluluğu için tasarlayan, üreten, tüketen kitleler içinde. Savaşsız bir dünyanın, birbirlerini çıkar torbası olarak görmek istemeyen tasarımcıları ve müşterileri. ‘Benim’ denilen yerde ve rekabet batağına batmış bir kişide sevginin barınamayacağını bilenlerle dayanışma içinde. Doygun. Sağlıklı. Karnını doyuracak kadar kazanacak akıl sağlığıyla donanımlı dostlara sahip olmak. Bağımlı, tutsak ve zorunlu ilişkiler tuzağının farkında ve bunları aşmak isteyen dostluklar.

 

Ülkesini ve dünyasını sınırsız gücün macerasına kaptırmak istemeyen liderler eşliğinde, halkının isteği doğrultusunda yönetilmek. Baştan biçimlenmiş, yönlenmiş, önyargılı bilginin hiçbir şeyi kanıtlayamayacağı yanında; düşüncenin, deneyim yardımıyla bütünü asla göremeyeceğini anlamış yöneticiler. Kazanma tutkusunun esiri olmamış, yönetme hırsı içinde saklı, küçümseyen zevkler peşinde koşmayan, toplumu ve çalışanlarının mutluluğu için çözümler üreten ‘Yazıcıoğlu’ gibi dürüst, yöneticiler.

 

Mutlu, sıcak, sevecen aile ortamları içinde yaşamak. Her daim sorgulayan, özgürlük kavramı etrafında toplanmış, düşünceye saygılı, ama düşüncenin kaypak yanlarının  farkına varmış, saygılı aileler. Düşüncenin uzaklara, ufka baktığını görebilen; kendi doğasının farkına varmış aklın, ufkun bir görüntü oyunundan ibaret olduğunu anlamış, fazlalıkları ayıklayabilen bir aile.

 

Fazlalıklar? Evet onlar! Okunan yüzlerce kitap. Okunması gereken bir o kadarı. Ünlü tasarımcıları anlatan. Yayıncılarına çok kazandırması dışında hoş ve boş pahalı dergiler. Parlak renkler. Işıltılı kılıflar. Hoş bürolar. Boş çizimler. Seçkinlere tasarımlar. Yazlık evler. Kışlık saray giysileri. Markalar. Anılası anılar. Başaran öyküler. Yenilmiş diğerleri. Övgüler. Sövgüler. En iyi tasarım. En yetkin

tasarımcı. En iyi işletme ve en çok kazanan genel müdür. En çok üreten fabrika. Enine boyuna incelermiş gibi yapan eğitim kurumları. En kârlı kurum gibi ‘Kimlik’ bulaştıran düşünceden sıyrılmak. Yaşarken, tasarım işinde, eğitimde ve sevgi peşinden koşturulan haz bağımlılığının; hastalıkla, kaza sonucu, yaşlılık nedeniyle ya da zamanla sonlanmak, ayıklanmak zorunda kalacağını: Nasıl olsa bir gün... Er yada geç... terk edecek olduklarımızı ayıklayabilen aile ortamları.

 

Rekabet duygusunu yenmiş bir kadın ve her aile ferdi gibi eşit haklar sahibi olduğunu kendine yakıştırabilen bir erkek. İyi günde birbirini yücelten, kötü günde anasına babasına destek olabilecek çocuklar. Hüznün, kederin, üzüntünün, sorgusuz sualsiz her eve uğrayabileceğini; kapıyı çalmadan, izinsiz, paldır küldür, içeri dalabileceğini öğrenmiş, sevecen bir aile içinde yaşamak. Sevgiye yön vermeğe çalışmanın onu bozmak, kirletmek, mutsuzlaştırmak anlamına geldiğini... Sevginin sonsuz bir özgürlük duygusu yarattığını... Onu kovalamanın, uzaklaşmasına neden olduğunu... Tasarım sevgisi, aile sevgisi, arkadaş sevgisi, aşk gibi parçalanmış düşüncenin aklın yaratısı olduğunu... Bu parçalanmanın gelenekler, geçmişe dayalı inanç, sosyal çevre tarafından beslendiğini bilen aile ve fertleri.

 

Çatısı akınca kolayca onarılabilecek 60 metrekare, yeşili bol sade bir ev. Sakin komşular. Temel gereksinimleri beraberce karşılayabilen. Doymaz istekler peşinde, yaşamın dayanılmaz hale gelmesine izin vermeyen basit ilişkiler içinde yaşamak ister miydik?